Yataktan kalktı, yürürken ayağına batan nedir diye baktı, “ay, robot” dedi Zake Asimov. Yere uzandı ve dedesini düşündü. Temmuzun sıcağından bunalmış ve susamıştı. Pencereden gökyüzüne bakabildiği kadar baktı. Yıldızlar karanlıkta parlıyorlardı. Çünkü yıldızlara engel olan ay o gece daha ortaya çıkmamış, kaçınılmaz bulutlar daha gelmemişlerdi. Cır cır öttükleri gibi onu itelediler yerdeki robotlar. Ağustostan önce ayaklarıyla ilgilenmişlerdi. Kalktı, yine bastı birinin üzerine ve bu sefer daha çok acıdı ayağı. İletişim modülünü açtı, ayağını saracak bir çorap seçti, karbon fiber benzeri bir malzeme ile kaplanması ama klasik bir çorap gibi görünmesi için gerekli parametreleri girdi. Tekrar yatarken yere çorap hızlıca ayağını sarmıştı ve bunu sağlayan robotlara bastığında duyacağı acı, deniz kenarındaki taşlara bastığındaki kadar bile olamayacaktı. Zamanla ve tekrarla şekillenmiş, bin yıllar geçmişti. Mutluydu ve ayağı da iyiydi, bir kaçı sessiz tekrar etti: